Sepetim ( 0 )
Kategoriler

CEMAATÜ'L MÜSLİMİN - Mustafa Çelik

YENİ
Kod
MCelik_003
Marka
% 30
indirim
67,50 TL
47,25 TL
05363330000
Numaralı satış / destek hattımızı arayarak ürün hakkında bilgi alabilir veya

iletişim formunu doldurarak size geri dönüş yapmamızı talep edebilirsiniz.

İletişim Formu
Stokta
Yok

Kitabın Adı: Cemaatü’l Müslimin

Yazarı: Mustafa Çelik 

Basım Yeri ve Tarihi: İst 2015

Yayınevi: Yenda

Sayfası: 560

Kapak Türü: Ciltli

 

İNSANLARIN dünya ve ahiret saadetine vesile olan ilahi nizam, Rabbimizin bizlere lütfu ve ikramıdır. Vahye karşı bilimi ve aklı esas alan modernizmin, insanlığı “özgür birey” yalanlarıyla yoldan çıkarttığı, cemaat kavramını her vesileyle tahkir ettiği ve esas itibariyle din ve dindarları hayatın dışına ittiği oranda kendisine yer açtığı gözden kaçırılmamalıdır. Yeryüzü Müstekbirlerinin ideolojisi olan modernizm, neredeyse tüm insanlığı esir almışken bütün zaaflarına rağmen modern dünyanın tek alternatifinin Müslümanlar olduğu bilinmelidir. Biz Müslümanları farklı kılan en temel vasıflarımızdan birisi de cemaat anlayışımızdır. Bu sebeple Mustafa Çelik Hocaefendinin kaleme aldığı “Cemaatü’l Müslimin” isimli eseri tanıtmaya gayret ettik.

Ruhu Cemaat Cismi Cemaat’ten Mukaddemdir 

“Cemaatü’l Müslimin’in sermayesi topu, tankı, silahı değil, cemaat ruhunu kuşanmış Allah yolunda ölümle kucaklaşan şuurlu Müslümanlardır. Kardeşliğiniz ne kadarsa, Müslümanlığınız da o kadardır.” (S.35) 

Kur’an-ı Kerim’de ‘cemaat’ kelimesi sarahaten geçmese de; bazı ayetler anlam itibariyle cemaat olmanın /birlik ve beraber olmanın gerekliliğine işaret etmektedir: 

“Hep birlikte Hablullah’a/Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.” (Âl-i İmran Sûresi: 103)

Bu âyet-i kerime’nin iki manası vardır: Birinicisi hepiniz Kur’an’ın tümüne yapışınız. İkincisi hepiniz Habullah’ın / Kur’an’ın tümüne yapışarak cemaat olunuz demektir. 

‘Hablullah’ yani Allah’ın ipi, Allahû Teâla’ ya kavuşma sebebi olan delil ve vasıta demektir ki, farklı rivayetlerde Kur’an, Allah’ın emrini yerine getirme, cemaat, ihlas, İslâm, Allah’a söz verme, Allah’ın emri diye tefsir edilmiştir ve hepsi birbirine yakındır. Bu âyetin cemaatleşme, birleşme hakkında bir emir olduğunda kuşku bulunmamaktadır.” (S. 47)

İbn Abbas (ra) ‘Hablullah; cemaattir, çünkü geçmiş ümmetler cemaat olamamaları, tefrikaya düşmeleri sebebiyle helak oldular.’ görüşünü zikrettikten sonra ‘bu âyet cemaat olmayı emreder, tefrikayı nehy eder. Bilmez misin ki başka bir âyette Allah (cc) ‘Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur Buna uyun. (Başka) yollara sapmayın. Zira o yollar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti’ (En’am Sûresi:153) buyurarak Müslümanları cemaat ile diğerlerini tefrika ile tavsif etmektedir,’ şeklinde tefsir etmektedir. 

Cemaat kavramı ilk dönem âlimleri tarafından farklı anlamlarda kullanılmıştır. Bu kavramın kapsamına giren toplulukları şöyle sıralayabiliriz: 

1-Sahabe-i Kiram: Cemaat ruhu ve şuuruna sahip örnek topluluğun sahabe topluluğu olduğu ifade edilmiştir. İmam-ı Şatıbî (Rh.a.) bu konuda şöyle demektedir: ‘Sahabe, dinin esaslarını dimdik ayakta tutanlar, onun direklerini sağlamsa yerleştirenlerdir. Asla sapıklık üzere icma etmeyenlerdir. Bu durum onlardan başkaları hakkında gerçekleşmesi imkânsız bir şeydir.’

2-İlim ve Hidâyet Ehli, Müctehid Âlimler ile onlara tabi olanlar. ‘Cemaat’ kavramı bir başka görüşe göre; dinde ilim ve fıkıh erbabı, hadis ehli âlimler ile insanların kendilerine tabi olduğu, Kur’an ve Sünnet ile amel eden hidâyet rehberi kimselerdir. Bunlar Peygamber’e (sav) ve onun ilk cemaati olan ashabına uyan kimselerdir.

3-Hak üzere toplananlar, ayrılıp dağılmayanlar. Bu anlamıyla cemaat, müslümanların genelini ilgilendiren işlerde ve müslümanların maslahatını gerektiren işlerde bir ve beraber hareket etmeleridir. 

4-Sevad-ı A’zam. Sevad-ı A’zam, en büyük müslüman topluluğu anlamındadır. Bu ifade ile bütün dünya müslümanları tek bir cemaat olarak kabul edilmektedir. Şatıbî, cemaat kavramı ile ilgili beş farklı mana olduğunu ifade etmekte; cemaat kavramının ilk manasının ‘Sevad-ı A’zam’ (en büyük müslüman topluluğu) olduğunu, kurtuluşa eren fırkanın bunlar ve bunlara tabi olanlar olduğunu, bu topluluğa muhalif olanların cahiliye ölümü üzere öleceğini, muhalefetin ister şer’i bir meselede olsun, isterse sevad-ı a’zamın imam ve sultanlarına muhalefet noktasında olsun hiçbir farkının olmadığım beyan etmektedir.

5-Ehlü’lHall ve ’l-Akd. Cemaat terimi; Ehlü’l hall ve’l-akd adı verilen ilim adamları, emirler, valiler, hâkimler ve toplumun ileri gelenlerinin tamamının yahut bunların bir kısmının müslüman topluma ait bir iş ve konu etrafında ittifak etmeleri anlamında da kullanılmıştır. 

6-Bir Emir Etrafında Toplanan Müslümanlar. Müfessirin ulemadan İbn Cerir et -Taberî (Ö. 310/923)’ ye göre; Hz. Peygamber (sav) müslümanların başlarındaki emire, idareciye bağlı kalmalarını emretmiş, ümmetin başlarına geçirme hususunda ittifak ettikleri idareciye itaatsizliği yasaklamıştır. İmam-ı Şatıbî, Taberî’nin tercih ettiği bu görüşü zikrettikten sonra bunun geniş açıklamasına yer verir ve son noktada şöyle der: “Cemaat, Kur’an ve Sünnet’e uygun davranan imam, emir etrafımda döner durur.”

7-Ehl-î Sünnet. Cemaat, sünnet çerçevesinde toplanan, sünneti tamamıyla kabul eden, hakkın ve hakkı temsil eden imamların etrafında toplanan kimselerdir. Bu yüzden onlar ‘Ehl-i Sünnet’ tabiri ile ifade edilmişlerdir. İmam-ı Şatıbî’ ye göre; buradaki sünnetten maksat, dini tebliğ ve beyan etmekle görevli bulunan Hz. Peygamber’in (sav) İslâm’ın temel konularını anlama ve benimseme tarzıdır. Cemaat kavramı, her devirdeki müslümanların en büyük çoğunluğu (sevad-ı a’zam) ve müctehid âlimler gibi farklı şekillerde yorumlanmışsa da vahyin ilk muhatapları olup inanç, ibadet, hukuk ve ahlâk cepheleriyle İslâm’ı bir bütün olarak sonraki nesillere aktaran ashab-ı kiram cemaati anlamına geldiği yolundaki görüş tercih edilmiştir.” (S.51)

Cemaat, ümmeti oluşturma çabası ve çalışmasıdır. Cemaat olmanın başlıca üç şartı vardır: Te’lifül-Kulub, İctima’ül-Kelime ve Islah’ül-Beyn. 

1-Te’lifül-Kulub (Gönül Birliği): Cemaatü’l Müslimin, kalblerin ülfetine dayanan bir teşkilattır. Teşkilat mensupları, herşeyden önce kalplerini telif edecek, arasında ülfet ve mahabbet bulunacaktır. Bu da hususiyle dava yönünden birbirlerine itimat edecekler, dolayısıyle aralarında en ufak bir şüphe kalmayacaktır. Bunun için de ithamdan sakınılacak, su-i zann ve tereddütlere meydan verilmeyecektir! 

Zira kalpler arasında dava ile alakalı çelişik fikirler, birbirini tutmaz düşünceler mevcut olursa, cemaatlaşma zorlaşır, hatta mümkün bile olmaz. Kur’ân’da Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Sen onları toplu (bir arada) sanırsın. Oysa onların kalpleri dağınıktır. Çünkü onlar, aklını kullanmayan bir topluluktur.” (Haşr Sûresi:14)

2-İctima’ül-Kelime (Söz birliği): Akidedeki tevhid, sözde ve eylemde vahdeti gerektirir. İşte cemaat olmanın manası budur! Yoksa her kafadan ayrı ayrı sesler gelirse, ifade ve cevaplar birbirini tutmazsa, birinin intikal ettirdiğini diğeri bozarsa, İslami bir cemaat meydana gelmez! 

3- Islah-ı Beyn (Ara Bulma): Cemaatü’l Müslimin, ülfet topluluğudur. Kalp akrabalığı olanların organizasyonudur. İhtilaflarını ittifaka dönüştürmüş olanların birlikteliğidir. Bir cemaatin fertleri arasında ihtilaf çıkmaz mı? Çıkar, çıkması olağandır! Mesullere veya vakıf olanlara düşen, tarafları, tarafsız bir şekilde dinleyip aralarını bulmaya ve barıştırmaya çalışmaktır. Taraflar ise, birbirlerine karşı katı kalpli değil, müsamahakâr, esnek bir tavır takınmalı, ıslah etmeye, gelenleri dinleyip tavsiyelerine teslim olmalıdırlar. Ayrıca bilecek ve inanacaklar ki, İslâm’ın tavsiyesi, Kur’ân’ın emri de budur! Kur’ân şöyle der: “Mü’minler ancak birbirlerinin kardeşidirler. (Araları açıldığında) aralarını ıslah edip düzeltin ve Allah’tan korkun ki size rahmet edilsin.” (Hucurat Sûresi:10) (S.70-71)

Fıkhu’l Cemaat

Temim ed -Dari demiş ki, Hz Ömer zamanında insanlar yüksek bina yarışına girmişlerdi. Bunun üzerine Ömer (ra) bir uyarı babında onlara şöyle seslendi: “Ey Arapcıklar topluluğu! El-Arza, El-Arza/yere, yere. Şüphesiz İslâm İslâm olmaz cemaat olmadıkça!.. Cemaat cemaat olmaz emiri olmadıkça!.. Emir emir olmaz itaat olmadıkça!.. Herhangi bir kimseyi onun kavmi fıkıh üzere başlarına geçirecek olursa, bu o kişi için de kavmi için de hayat olur. Herhangi bir kimseyi de kavmi, fıkıh olmadan başlarına geçirecek olursa bu onun için de kavmi için de helak olur.”

İslâmsız, cemaatsiz, emirsiz, itaatsiz ve fakihsiz bir hareket, rüknü olmayan bir kuru kalabalığı gündeme getirir. Cemaatin rükünlerinin ifası demek; hareketin Rasulüllah (sav)’in sünnetine uygun olarak oluşturulması, geliştirilmesi, genişletilmesi ve yürütülmesi demektir. 

Hevâlarına muhalefet eden ve ihlâsla Allahû Teâla’ya teslim olan mükellefin, Rasulüllah (sav)’in örnek ve önderliğini esas alarak şer’ i şerife uygun biçimde işlemiş olduğu fiillerine İslamî hareket denilir. Sünnet-i hüda olan cemaat ise, tarifi yapılan bu İslamî hareketin zaruri bir rüknüdür. Cemaat olmazsa İslamî hareket de olmaz.” (S.101-106)

Cemaatü’l Müslimin İslam’ın Ordusudur 

“Cemaatü’l Müslimin, İslâm ümmetinin düşman karşısındaki caydırıcı gücüdür. Yaşadıkları beldelerde, ülkelerde İslâm’ı ve Müslümanları Allah düşmanlarının saldırılarına açık hale getirenler, Cemaatü’l Müslümin’i oluşturma imkânına sahip iken oluşturmayan Müslümanlardır. Cemaatü’l Müslimin’in ikame edilmediği bir yerde ümmet Allah düşmanlarının oyuncağı haline gelir. Cemaatü’l Müslimin’in ikame edilmesi, bütün mü’minlerin üzerine vaciptir. Bu vacip, asrın farzıdır. İslâm devleti tahakkuk edinceye kadar devam eder.” (S.119) 

Cemaatü’l Müslimin Şahsiyet Üniversitesidir. 

“Cemaat; ferdiyetten şahsiyete geçişi sağlayan, kişilere tevhidi şuuru sunan ve onları vahdete taşıyan bir vahiy üniversitesidir. Hak üzere olduktan sonra her Müslüman şahsiyet kendi başına da kalsa da yine de bir cemaattir. Müslüman gerektiğinde tek başına ümmet olabilme potansiyeline sahiptir. Şahsiyet inşasının ilk aşısı, ailede gerçekleşir. Aile şahsiyet kazanmanın mebdei ve menbaıdır. Cemaat ortamları ise bu sürecin koruyucu ve tamamlayıcı okuludur. İslâmî eğitim ve öğretimin serüveni; çekirdekten çınara, şahıstan şahsiyete ulaşma sürecidir. Müslüman şahsı Müslüman şahsiyete dönüştüren nebevî minhac; ‘Müslüman Aile’, ‘Müslüman Cemaat’ ve ‘Müslüman Devlet’tir. Bu nebevî tertip ve tertile riayet edilmediği zaman, kişinin Müslümanlığı kazaya kalır.” (S.130) 

“Şahsiyetli insan, kendi kafasıyla düşünüp kendi kalbiyle duyan; konuşup susacağı yeri, oturup kalkacağı yeri bilen; kimsenin gölgesi olmayan, kimseye de gölgelik etmeyen, sınırlarını koruyan; beden, zihin ve kalbi arasında denge kurabilen kişidir. İnsanlar madenlere benzerler. Her insanın kendine has özellikleri, madenler arasındaki yapısal farklılıklara benzetilebilir. Maden doğru işlenirse, olgun şahsiyetler ortaya çıkarılır. İşte Cemaatü’l Müslimin insan denilen madeni fıtratını koruyarak işleterek kemale ulaştıran bir üniversitedir Cemaatü’l Müslimin’i oluşturanlar, karınca gibi çalışkan, arı gibi nezihtirler. Çünkü Kur’ân tarafından böyle olmaları isteniyor. Rasülullah Efendimiz (sav) buyurur: “Mü’min, bal arısına benzer. Temiz olanı yer (helâl yer), temiz olan şeyler ortaya koyar (Hakk’ın rızâsına uygun işler yapar), temiz yerlere konar (sâlih ve sâdık kişilerle dost olur) ve konduğu yeri ne kırar ne de bozar (bilâkis ihyâ ve âbâd eder).” (S.136)

Cemaatü’l Müslimin Müslümanların Rüzgârıdır 

“Allah’a itaat, Rasülü’ne itaat olmazsa, dinde çekişme baş gösterir. Müslümanlar dinde çekişirlerse, korkuya kapılırlar, parçalanıp dağılırlar. Böylece rüzgârları/kuvvetleri, cemaatleri, devletleri zayi olup gider. Müslümanların coğrafyasında münkerin, haramların neşvü nema bulması, Müslümanların rüzgârlarını kaybetmesinden sonraya tekabül eder. Tarih boyunca olduğu gibi asrımızda da küfrü hâkim, İslâm’ı mahkûm etmek isteyenlerin başvurdukları en garantili plan, Müslümanları birbiriyle çarpıştırmaktır. Bunun için akidevi, fıkhi, mezhep, grup, kavim ve bireysel nefisler dâhil her türlü farklılaşmayı kullanmaktır. Müslümanlar ne kadar birbiriyle savaşırsa ‘İslâm gücü’ o kadar zaafa düşer, o kadar sömürülmeye, hükmedilmeye, kullanılmaya müsait hale gelir.” (S.137)

Müslümanların bir rüzgârı vardır. Bu inkâr olunamaz bir hakikattir. Müslümanların rüzgârı; Müslümanların birlik ve beraberlikleridir, Müslümanların kuvvetleridir, cemaatleridir, devletleridir. Kur’ân-ı Kerim, biz Müslümanlardan rüzgârımızı muhafaza etmemiz bizden istemektedir. Allahû Teâla buyuruyor ki:“Allah’a ve Rasûlüne itaat edin; birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız da rîhınız (rüzgârınız, gücünüz, devletinîz) gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfâl Sûresi:46) (S.138) 

Sebilü’l Mü’minîn 

“Müminlerin yolunda (Sebîlü’l-müminîn, Nisâ, 4/115) olmak, mü’minlerle birlikte olmak, mü’minlerle birlikte iş görmektir. Mü’minleri bırakıp gayr-i müslimleri dost ve idareci edinenler, mü’minlerin yolundan ayrılanlardır. Mü’minlerin yolu anlamına gelen Cemaatü’l Müslimin vahyin kendisine belirlediği hedefleri hayata geçirmek gayesinde olur. İslâm’ı bünyesinde canlı yaşayan birey ve toplum inşa etmek hareketin temel amacıdır. Zira bütün insanlığın kurtuluşuna vesile olmak Cemaatü’l Müslimin’in varlık sebebidir. Cemaatü’l Müslimin mutlak iktidar arayışında olmaz. Gücü amaç edinmez, kutsamaz. Amaç; Rabbanî değerleri hâkim kılmaktır. Bu amaç uğruna hikmetle mücadele ederken hedeflerle vaka arasında bir denge kurmak durumundadır. Reel politiğe teslim olamaz. Ancak hedeflerden vazgeçmeden vakayı hedefler perspektifinden yeniden kurma gayreti içinde olur.” (S.160) 

İhvân’l Mü’minîn

“İman kardeşliğinin mü’minlerin boynuna yüklediği mesuliyet, kardeşlerin arasını düzeltmektir. İşte bu Allah’a karşı takvalı olmanın bir gereğidir. Yani takvanın bir manası da; mü’min insanın iman kardeşliğinin şuurunda olması ve kardeşlerinin arasını ıslah etmesidir. Bu aynı zamanda ‘İhvânu’l Mü’minîn’ zümresinin varlık sebeplerindendir. 

Allahû Teâla şöyle buyuruyor: “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Hucurat Sûresi:10) 

“Nuh Rabbine dua edip dedi ki: ‘Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen hâkimler hâkimisin.’ Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.” (Hud Sûresi:45-46) (S.161-165)

İhvânu’ş Şeyâtîn

“(Gereksiz yere ömürlerini, ailelerini, mallarını ve evlatlarını) saçıp savuranlar, şüphesiz İhvânu’ş-Şeyatîn (Şeytanların kardeşleri) dir. Şeytan ise, Rabbine karşı pek nankördür.” 

Şehid Seyid Kutub (rh.a) der ki: ‘Kur’ân saçıp savurmayı yasaklıyor. Saçıp savurma ‘doğru olmayan yerlere harcamada bulunmaktır.’ Mücahid der ki: Bir insan malının hepsini Allah yolunda harcasa, saçıp savurma olmaz.” (S.171) 

Cemaat Allah’ın Emridir

“Hz. Peygamber (sav) a şöyle buyurdu: ‘Ben size Allah’ın bana emrettiği beş şeyi emrediyorum: Dinlemek, İtaat, Cihad, Hicret ve Cemaat. Kim cemaatten bir karış ayrılırsa İslâm bağını boynundan çıkarmış olur, ancak cemaate tekrar dönerse o zaman başka. Kim cahiliye davası iddia ederse Cehennemlik kimselerdendir.’ Bunun üzerine bir adam: Ey Allah’ın Rasülü,.! Bu kimse namaz kılsa da oruç tutsa da aynı mıdır? diye sordu. Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Namaz kılsa da oruç tutsa da durum aynıdır. Siz, ( müslümanlar olarak) size ‘Müslümanlar’, ‘Mü’minler’ ve ‘Allah’ın Kulları’ isimlerini veren Allah’ın davasını dava edinin/Allah’ın davasına davet edin.” S.194 

Cemaatü’l Müslimin Toprağı Olmayan İslâm Devletidir. 

“Cemaatü’l Müslimin, İslâm devletine giden yoldur. Cemaat olmayanların devletleri de olmaz. Cahiliyye devletlerinin, şer düzenlerinin egemenliği altında esarete düşen Müslümanlara Rasûlullah (sav)’in gösterdiği adres, Cemaltül Müslimin’dir.” (S.198) 

Cemaatü’l Müsliminden Ayrılmak Cahiliyyedir.

“Mü’minler ancak Allah’a ve Peygamberine inanan, onunla beraber cemaat halinde bir iş üzerindeyken ondan izin almadan çekip gitmeyen kimselerdir. O halde bazı işlerini görmek için senden izin isterlerse, içlerinden dilediğine izin ver ve onlar için Allah’tan bağışlama dile. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Nur Sûresi, 62)

Bu âyet-i kerime’den açıkça anlıyoruz ki; sahabeler Hz. Muhammed’in etrafında cemaat olmuşlardır. İmam olanlar asla cemaati izinsiz terk etmemişlerdir. 

Hz. Muhammed (sav) şöyle buyuruyor: ‘Her kim emirden hoşuna gitmeyen bir şey görürse, sabretsin. Çünkü her kim İslam cemaatinden bir karış ayrılırsa, Cahiliye ölümüyle ölür.” (S.210) 

Ebu Hureyre (ra)’den rivayet edildiğine göre; Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur. “Her kim itaattan çıkar ve cemaatten ayrılırsa cahiliye ölümü ile ölür. Her kim körü körüne (çekilmiş) bir sancağın altında savaşır, ırk adına öfkelenir veya bir ırka davet eder veya bir ırka yardımda bulunur da öldürülürse bu bir cahiliye ölümüdür. Her kim benim ümmetime karşı çıkar, iyisini kötüsünü vurur, mü’mininden çekinmez, ahid sahibine verdiği sözü de yerine getirmezse o benden değildir, ben de ondan değilim.” (S.212)

‘Cahiliye ölümü’nden murad; dinsiz olarak ölüm demek değildir. Cahiliye devri arapları keşmekeş içinde olup hükümdar falan tanımaz; kimseye itaat etmezlerdi. Amirine itaat etmeyip cemaatten ayrılan bir müslüman da onlara benzeyeceği için ‘asi’ olmuş olur.” (S.212) 

Cemaatü’l Müslimin, Mü’min Yüreklerin Birlikteliğidir.

Cübeyr bin Mut’ım (ra)’den rivayet edildiğine göre: Rasûlullah (sav) Mina’nın el-Hayf denilen dere kenarında ayağa kalkarak şöyle buyurdu: “Benden işittiği sözü ezberleyen, kavrayan ve hakkını yerine getirerek riayet eden kimseye ne mutlu!.. Fıkhı taşıyan nice kimseler vardır ki, fakih değillerdir. Ve nice fıkhı bilen kimse onu, kendisinden daha fakih olana taşır!... Bir müslüman kişinin kalbi, (şu) üç meziyete sahip olduğu müddetçe hiyanet/kin ve husumet beslemez. Bu meziyetler: Amelinin ihlasının Allah için olması, müslümanların imamlarına nasihat etmek ve müslümanların cemaatına yapışıp ayrılmamak . Onların duası, daveti, onları arkadan kuşatmıştır.” (S.216) 

Hadis-i şerif’te mü’min yüreklerin önüne şu üç asli esas konuluyor: İhlas Nasihat ve Cemaat! Bu üç özelliğin birden ortaya koyduğu gerçeği her halde şöyle ifade etmek mümkündür: Müslüman yüreği, ma’şer bir vicdandır. O Müslümanların tümüyle beraberdir. Nerede bir müslüman varsa, kendisini onun yanında hisseder. Zamanlar ve mekânlar üstü fevkalade duyguludur, duyarlıdır. “Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; gönüllerimizde mü’minlere karşı hiçbir kin bırakma!” (Haşr Sûressi:10) âyeti, müslüman yüreğinin bu sınırlar ötesi boyutunu ortaya koyar. (S.215) 

Cemaatü’l Müslimin, Ehl-i Hal ve’l Akd Meclisi Olan Cemaattir.

“Ehl-i Hal ve’l Akd” meclisi, mü’minlerin vekâletiyle kurulan bir müessesedir. İslâmi ıstılahta: ‘Bir mükellefîn; ehil bir cemaat (Ehl-i hal ve’l akıl) tarafından tesbit edilen imama (veya imam adayına) itaat edeceğine dair söz vermesine bey’at denilir’ tarifi yaygındır. Ehl-i hal ve’l Akd; İslâm amme hukukuna ait bir terimdir. Genel anlamıyla ‘meseleleri halletmek ve hükme bağlamak’ demektir. Mü’minlerin emirini seçme, gerektiğinde onu azletme ve takip edilecek siyaseti belirleme yetkisine sahip olan kimselerden müteşekkil ‘Şura Meclisi’, Ehl-i hal ve’l Akd olarak isimlendirilmiştir. Kur’ân-ı Kerim’de ‘mü’minlerin vasıfları’ zikredilirken ‘Onların işleri aralarında şura iledir’ hükmü beyan buyurulmuştur. İslam’a göre devlet müessesesi; hukuk (şeriat) ve insanların rızası esas alınarak kurulabilir. Zira Resül-i Ekrem (sav) ‘zorbalıkla (kuvvetle) başa geçen ve zulümle insanların başında bulunan’ kimseleri lanetlemiştir. Müslümanların, ‘devlet başkanını kontrol edecek, devlet işlerini yürütmede ve düzenlemede ona yardımcı olacak bir cemaati’ (Ehl-i hal ve’l akd) seçmelerinde zaruret vardır.” (S.233)

Cemaatü’l Müslimin, 

Velayet-i Fakih Otoritesine Bağlıdır

“Temim ed-Dari demiş ki, Hz. Ömer zamanında insanlar yüksek bina yarışına girmişlerdi. Bunun üzerine Ömer (ra) bir uyarı babında onlara şöyle seslendi : ‘Ey Arapcıklar topluluğu! El Arza, El-Arza/yere, yere. Şüphesiz İslâm, İslâm olmaz cemaat olmadıkça!.. Cemaat, cemaat olmaz emiri olmadıkça!.. Emir, emir olmaz itaat olmadıkça!.. Herhangi bir kimseyi onun kavmi fıkıh üzere başlarına geçirecek olursa, bu o kişi için de kavmi için de hayat olur. Herhangi bir kimseyi de kavmi, fıkıh olmadan başlarına geçirecek olursa bu onun için de kavmi için de helak olur. ” 

Velâyet-i Fakih bir esas-ı asli olarak vardır. Ancak Ehl-i Sünnet ve’l Cemaatte varolan Velâyet-i Fakih’den maksad, Şiilerde olduğu gibi masum imamlar idaresi değildir. Velâyet-i Fakih; Müslümanların şer’i velâyetlerini ve siyasi vekâletlerini ma’ruftarı ayrılmadan icra eden sorumlu ve sorumluluk mevkiinde bulunan âlimlerdir. Ma’ruftan ayrılıp Allah’a isyan etmeye başladıkları andan itibaren kendilerine itaat edilmez.” (S.237-238) 

Cemaatü’l Müslimin, Harb Emiri Olan Cemaattir 

“İslâm’da otorite boşluğu, şirk kadar tehlikeli kabul edilmiştir. Müslümanların halifesiz, imamsız, emirsiz kalmaları helal değil, haramdır. 

Meşru halifeye itaat etmemek, haramdır. İslâm ümmetinin üzerinde icma ettiği imama bey’at etmeyip muhalefet etmek de helal değildir.

Ebu Said el Hudrî (r.a.)’in rivayet ettiğine göre Rasülûllah (sav) şöyle buyurdu, “Sizden üç kişi sefere çıktığında kendi içlerinden birisini emir tayin etsin.” 

İstilâ altındaki Müslümanların “Ehl-i Hal ve’l Akd Meclisini teşekkül ettirmeleri maslahata uygun olarak seçim yapmaları gerekir. Rasul-i Ekrem (sav) İslâm devletinin söz konusu olmadığı Mekke döneminde, mü’minlerden bey’at almıştır. Sahâbelerine değişik vazifeler vermiş ve vazife verdiklerini denetlemeyi ihmal etmemiştir. Mütevatir haberlerle sabittir ki; Birinci Akabe Bey’atı’nda bulunan Evs ve Hazreç kabilelerine mensup Müslümanlardan; ‘Tebliğ hususunda sabır göstermeleri, kınayıcıların kınamalarından çekinmemeleri, farzlara riayet etmeleri ve haramlardan kaçınmaları’ hususunda bey’at almıştır. Dolayısıyla İslâmî cemaatin ilk safhasında; ‘ferdlerin eğitimine ağırlık verilmesi, tesbit edilen esaslara ve prensiplere göre hazırlık yapılması için’ ahid yapılmasında (sünnete uyma açısından) zaruret vardır. Rasûl-i Ekrem (sav)’in Birinci ve İkinci Akabe Bey’atları’nın dışında Bedir’de ve Hudeybiye’de de bey’at aldığı sabittir. Hudeybiye Bey’atı ‘Beyat-ı Rıdvan’ ismiyle meşhur olmuş ve bu bey’ata katılanlar ‘Allah’a bey’at edenler’ vasfını kazanmışlardır. Mütevatir sünnetle sabittir ki bey’at; mü’minlerin içinde bulundukları hale göre, tekrar tekrar gündeme gelebilecek salih bir ameldir.” (S.248)

Cemaatü’l Müslimin, Kadısı Olan Cemaattir 

Kaza’nın meşruiyeti kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Hatta bazı âlimler örf ve aklı da delil olarak eklemişlerdir. Şüphesiz Allahû Teâlâ’nın kitabında kaza ile ilgili birçok âyet varid/nazil olmuştur. Onlardan bir tanesi, Allah’ ın indirdiğiyle hükmetmeyi emrediyor: “Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından (Kur’an’ın bazı hükümlerinden) seni şaşırtmalarından sakın. Eğer yüz çevirirlerse, bil ki şüphesiz Allah, bazı günahları sebebiyle onları bir musibete çarptırmak istiyor. İnsanlardan birçoğu muhakkak ki yoldan çıkmışlardır.” (Mâide Sûresi,49)

Ayet, hidayeti Allah’ın kitabiyle hükmetmeye tazammun ediyor. Allah kendi hükmünü Kur’ ân-ı Kerim’de inzal etmiştir. Kur’ ân-ı Kerim’in hükümlerinden birisi şudur: 

“Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa Sûresi:65) 

Günümüzde ‘Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenler, kâfirlerin ta kendileridir’ ayetini slogan haline getiren geniş bir kitle vardır. Bu kitlenin, ‘İslâmi mücadele verme’ hususundaki gayretinden şüphe edemeyiz. Ancak kendi aralarında, Allahû Teâla’nın indirdiği hükümlere göre amel edip etmedikleri üzerinde fazla durmamaktadırlar. Kaza sistemini kurmayan veya kuramayan bir hareket, müntesipleri arasında, Allahû Teâla’ın indirdiği hükümlerle hükmedemez. Dolayısıyla böyle bir harekete İslâmi Hareket ismini vermek mümkün değildir.” (S.271) 

Cemaatü’l Müslimin Muhtesibi Olan Cemaattır 

Cemaatü’l Müslimîn; iyilikleri hâkim, kötülükleri ise mahkûm kılmak için var olan bir cemaattir. Hakkı tebliğ etmek, insanlara iyilikleri emretmek ve onları kötülüklerden alıkoymak, farzı kifaye hükmünde olan salih bir ameldir. Müfessir ulemadan İmam Ebu Bekir İbn-i Arabi (rh. a. ), ‘İnsanlara iyilikleri emretmek ve onları kötülüklerden alıkoymak, dinin ve hilafetin aslıdır.’ diyerek, bir inceliğe işaret etmiştir. Asr-ı Saadette ‘Emr-i Bi’l Ma’ruf ve Nehyi Ani’l Münker’ farzının edası için, hisbe teşkilatının kurulduğu malumdur.”(S.273) 

“Münkere dayalı düzenleri kalben reddetmeyenler, fiilen kendilerini onların karşısında bulamazlar. İyiliklerin yayılması ve kötülüklerin de önlenmesi, iyilerin iyilikler dünyasına seyrü seferidir. İyiliğe dayalı yapıları ayakta tutmak, kötülüğe dayalı yapıları ve sistemleri yıkmak için ‘Hisbe Teşkilatı’ bir zaruret olarak ortaya çıkmıştır. Hisbe Teşkilatı’nın temeli Kur’an-ı Kerim’e dayanır: ‘Sizden öyle bir ümmet/cemaat bulunmalıdır ki hayra çağırsınlar, iyiliği emretsinler, kötülükten sakındırsınlar. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.’ (Âl-i İmran Sûresi: 104) (S.278)

Cemaatü’l Müslimîn Âmili Olan Cemaattır 

Amil, lügatte ‘çalışan, iş yapan’ anlamına gelir. Amil; Kur’ân’da; iman edip sâlih ameller işleyenler, kötü iş yapanlar ve zekât toplayan görevli memurları anlamında kullanılmıştır. Bir fıkıh terimi olarak âmil, gerek İslâmî devletin ve gerekse Cemaatü’l Müslimin’in zekât, öşür, vergi alacağını toplayan tahsildar, bölge idarecisi, vali gibi manalara gelmektedir.” (S.309) 

“İslâm coğrafyasının kahır ekseriyetinin harbi ve mürtedlerin istlâsına yenik düştüğü bir çağdayız. Vaktin vacibi, zekât vermekle mükellef olan mü’minlerin zekâtlarını cihada ayırmalarıdır. İslâm topraklarında Harbi ve mürtedlerin istilâsını kırmaya çalışan Allah yolundaki mücahidleri zekâtla techizlendirmek, vaktin vacibidir.” (S.328) 

Cemaatü’l Müslimîn ‘Cuma İmamı’ Olan Cemaattır 

“Hz. Cabir (ra)’den rivayet edilen bir hutbede Resûl-i Ekrem (sav) şöyle buyurdu: “…Yüce Allah şu bulunduğum makamda, şu günümde, şu ayımda ve şu yılımda sizlere Cuma’yı farz kılmış bulunuyor. Ve bu kıyâmete kadar böylece devam edecek. Benim hayatımda, ya da benden sonra ‘Adil Ve Cair Bir İmam! Olduğu’ Halde, onu hafife alarak yahut ta inkâr ederek kim terkederse; Allah, onun iki yakasını bir araya getirmesin, hiç bir işini mübarek kılmasın…”

Hanefi fükahası, bu ve buna benzer sünnetteki delilleri esas alarak Cuma namazının edası için, ‘Ulû’lemr (İmam, sultan) veya o’nun görevlendirdiği bir kimsenin bulunması şarttır’ hükmünde ittifak etmiştir.” (S.339) 

“Cum’a (cemaat) namazı, cihad şuurunu ayakta tutan bir ibadettir. Hepimizin hatırladığı gibi; Fransızlar’ın Maraş’ı istilâsı sırasında Cum’a şuuru gündeme girmiş ve küfre karşı büyük bir kıyam gerçekleşmiştir. Cum’a günü; Maraş’ın ulu camisinde (ki ulu camiler, cum’a camiidir) toplanan müslümanlara Rıdvan Hoca (rha) şöyle haykırmıştır: ‘Müslümanlar!.. Bu akşam Maraş kalesinden bayrağımız indirilmiş yerine Fransız bayrağı çekilmiştir. Cum’a namazının bir insana farz olması için onun hür olması gerekir. Fransız bayrağı O kaleden indirilmediği müddetçe, bu beldede gayrı Cum’a kılınmaz.’ Rıdvan Hoca (rha)’nın bu açık ve yiğit tavrı; Maraşlı müslümanları, kanları ve canları pahasına da olsa, İslâm topraklarının müşriklerden temizlenmesi gerektiği şuuruna erdirmiştir.” (S.341) 

Cemaatü’l Müslimîn ‘Müftisi’ Olan Cemaattır 

“Fetva: Dini ve hukukî meselenin çözümü ve açıklanması için bir sualin cevaplanmasıdır. Fetva vermek: Bir kimseye dini bir meselenin hükmünü söz ve yazıyla açıklamaktır. Fetva istemeye İstifta, fetva isteyene müstefti fetva verene müftî denir.

Kaynaklar sahabe, tabiun ve onları takib eden devirlerde müstakil fetva veren pek çok müctehidin isimlerini zikretmektedir.” (S.357) 

“İslâm dini, ilimsizliği ve âlimsizliği genelde insanlık için özelde ise mü’minler için kıyamet şiddetinde bir felaket olarak görür. Sahâbeden İbnu Amr İbni’l-As (ra) anlatıyor: Rasûlullah (sav) buyurdular ki: 

“Şüphesiz Allah ilmi (verdikten sonra), insanların (kalbinden) zorla söküp almaz. Fakat ilmi, ulemayı kabzetmek suretiyle alır. Ulema kabzedilir, öyle ki, tek bir âlim kalmaz. Halk da cahilleri kendine reis yapar. Bunlara meseleler sorulur, onlar da ilme dayanmaksızın kendi reyleriyle fetva verirler, böylece hem kendilerini hem de başkalarını delâlete atarlar.” (S.364) 

Cemaatü’l Müslimin Şer’i Şerif ile hükmeden kadılar yetiştirmekle mükellef olduğu gibi, şer’i kaynaklara dayanarak Müslümanların müşkillerini fetvalarıyla haleden Müftiler yetiştirmekle de mükelleftir. Kendisinden şer’i fetva sorulacak ve şer’i fetvalar alınacak bir müftisi olmayan hareket, meşrep, meslek, medrese, cemaat, Cemaatü’l Müslimiîn sayılmaz.” (S.382) 

Cemaatü’l Müslimîn ‘Müderrisi’ Olan Cemaattır 

“Cemaatü’l Müslimin derssiz, medresesiz ve müderrissiz olmaz. Cemaatü’l Müslimin için Risalet’in müderrisliği, sahâbenin talebeliği İslâm tedrisat anlayışının iklimi ve bu iklimden süzülecek mana ve hikmet yekûnu, eksiksiz bir anlayış ve nizamı kurmaya kâfidir. 

İslâm medeniyetinin banileri müderrislerdir. Arapçada ‘ders’ masdarından gelen müderris kelimesi, ders veren öğretmen ve ders vermeye yetkili ilim sâhibi kimse mânâsındadır. Târihte, devrin mektep ve medreselerinde eğitim ve öğrenimini tamamlayıp, icâzet (diploma) aldıktan sonra, medreselerde ve câmilerde din ve fen ilimlerini ders vererek öğretenlere müderris adı verilmiş; makâmlarına da müderrislik denilmiştir.” (S. 388) 

Cemaatü’l Müslimîn ‘Usûlü ve Üslûbu’

Olan Cemaattır 

“Cemaat olmada ölçü kalabalık değil, Hakk’a uygunluktur. Hadiste beyan edildiği gibi, hiç inananı olmayan, etrafında kimse bulunmayan Peygamberler olmuştur. Cemaat olmada kalabalığı ölçü kabul edenler, O Peygamberleri görselerdi kim bilir belki de bunlar yanlış yoldadırlar diye suçlalardı. Oysaki Peygamberler Rabbanî ilkelere bağlı kalmışlardır. Dini, imanı kaybetmektense kalabalıkları kaybetmeyi göze almışlardır. Asla ve kat’a akidede net ve sert olmayı elden bırakmamışlardır. Akidede net ve sert olmayıp tavizkâr olanlar, Rabbani davanın mücadelesini veremezler.” (S.413) 

Usûl ve Üslup sahibi olmak, Cemaatü’l Müslimin’den olmanın alametidir. Cihad usulünü, Siyaset-i Şer’ iyye fıkhını, Mücadele ahlâkını, Davet üslubunu bilmeyenler, Cemaatü’l Müslimin’i oluşturamazlar. Bu hususta dinen gerekli olan usül ve üslubü Said Havva (rh.a.)’in ‘Cevlâtun fî’l-Fıkhayn eI-Kebîr ve’l-Ekber ve Usûluhumâ’ isimli eserinden özetle maddeler halinde takip edeceğiz.” (S.416) dedikten sonra adı geçen eser üzerinden konuyu ele alır.

 

 

Kredi Kartı Tek Çekim
47,25 TL
Havale / EFT
47,25 TL
Kapıda Ödeme
47,25 TL + 20,00 TL ( Sadece Nakit )
KREDİ KARTI TAKSİT SEÇENEKLERİ
Taksit
Taksit
Tutar
Toplam
2
24,54 TL
49,08 TL
3
16,51 TL
49,53 TL
4
12,49 TL
49,97 TL
5
10,08 TL
50,42 TL
6
8,48 TL
50,86 TL
7
-
-
8
-
-
9
-
-
Altın Kart
Taksit
Taksit
Tutar
Toplam
2
24,54 TL
49,08 TL
3
16,51 TL
49,53 TL
4
12,49 TL
49,97 TL
5
10,08 TL
50,42 TL
6
8,48 TL
50,86 TL
İş Bankası Maximum
Taksit
Taksit
Tutar
Toplam
2
24,54 TL
49,08 TL
3
16,51 TL
49,53 TL
4
12,49 TL
49,97 TL
5
10,08 TL
50,42 TL
6
8,48 TL
50,86 TL
Garanti Bonus
Taksit
Taksit
Tutar
Toplam
2
24,54 TL
49,08 TL
3
16,51 TL
49,53 TL
4
12,49 TL
49,97 TL
5
10,08 TL
50,42 TL
6
8,48 TL
50,86 TL
Halkbank Para Card
Taksit
Taksit
Tutar
Toplam
2
24,54 TL
49,08 TL
3
16,51 TL
49,53 TL
4
12,49 TL
49,97 TL
5
10,08 TL
50,42 TL
6
8,48 TL
50,86 TL
Card Finans
Taksit
Taksit
Tutar
Toplam
2
24,54 TL
49,08 TL
3
16,51 TL
49,53 TL
4
12,49 TL
49,97 TL
5
10,08 TL
50,42 TL
6
8,48 TL
50,86 TL
World Card
Taksit
Taksit
Tutar
Toplam
2
24,54 TL
49,08 TL
3
16,51 TL
49,53 TL
4
12,49 TL
49,97 TL
5
10,08 TL
50,42 TL
6
8,48 TL
50,86 TL
HSCB Advantage
Taksit
Taksit
Tutar
Toplam
2
24,54 TL
49,08 TL
3
16,51 TL
49,53 TL
4
12,49 TL
49,97 TL
5
10,08 TL
50,42 TL
6
8,48 TL
50,86 TL
BankKart Combo
Taksit
Taksit
Tutar
Toplam
2
24,54 TL
49,08 TL
3
16,51 TL
49,53 TL
4
12,49 TL
49,97 TL
5
10,08 TL
50,42 TL
6
8,48 TL
50,86 TL
Akbank Axess
İLGİLİ ÜRÜNLER